Günübirlik Hayatlar
Irvin D. Yalom
Irvin D. Yalom’ un terapistliğinde olan on farklı gerçek psikoterapötik sürecin yer aldığı bu kitap, size her öyküde farklı bir bakış açısı kazandıracak.
Genel olarak bakıldığında hikayelerdeki ortak noktanın danışanlardaki ölüm korkusu olduğu görülmektedir. Bilinçli veya bilinçdışı olarak ölümü düşünmenin hayatımızdaki çoğu şeyi nasıl etkilediğini bu kitapla görebilirsiniz. Ölümle ilgili olarak düşünmediğine inandığında bile ölüm kaygısının hayatına yön verdiğini gören danışanlar, Yalom’un samimi tavrı ve sıra dışı sorularından etkilenip hayatlarının değiştiğine şahit olmuşlardır.
Çoğundan etkilendiğim bu hikayelerden biri olan ‘Üç Gözyaşı’ ndan bahsetmek istiyorum. Helena, gençlik döneminde çok yakın arkadaşı olan Billy’ nin ölümünden çok fazla etkilenmiş ve Yalom’ a sadece bir seans gelmiş ve bu süreçte üç gözyaşı dökmüştür.
Bir Klinik Psikolog olan Helena, ilk göz yaşını bir gün Billy’ le olan anılarını hatırladığında aslında onun bipolar bozukluğu olduğunu düşündüğünde dökmüştür. Geçmişe dönüp baktığında birlikte yaptıkları bir sürü çılgın maceraların sebebinin sadece Billy’ nin bipolar olmasından kaynaklandığını düşünüyordu.
Bir diğer gözyaşını ise, Billy’ nin ona ölmeden önce gönderdiği sevgi dolu ve Billy için ne kadar önemli olduğunu anlattığı e-postayı sadece kendisine gönderdiğini düşünürken aslında Billy’ nin yüzlerce insana aynı e-maili gönderdiğini anladığında dökmüştü.
Billy ile aynı yaşta oldukları için Billy’nin yerine ben de ölebilirdim diye düşündüğü için üçüncü göz yaşını dökmüştü.
Sadece bir seansı olduğunu bilen Yalom, hızlıca bu göz yaşlarına odaklanmıştı. Öncelikle Helena, Billy ile geçirdiği yıllara fazlasıyla özlem duyuyor ve şu an ki hayatıyla kıyaslayıp, Billy’ den sonra hayatını yaşamadığına inanıyordu. Billy ile yaşadığı her şey onun gerçek hayatıydı fakat Billy’ den sonra geçen zamanda yapamadığı birçok şey olduğunu düşününce de ölüm onun için çok daha korkunç bir hal almıştı. Hayatını yeterince yaşayamadığı düşüncesi ve ölüme yaklaştığına olan inancı hayatını alt üst ediyordu.
E-posta olayında ise Yalom, hiç gecikmeden Helena’ ya göz yaşı dökmesinin nedenini açıkça belirtmişti; bu davranışın direkt Helena’yla bir ilişkisi olmayabilirdi. Karşımızdaki kişilerin tam olarak ne yaşadığını ne yapmaya çalıştığını nasıl bir durumun içinde olduğunu bilmediğimiz için yapılan her harekeyi kişisel algılamamalıyız sonucuna rahatlıkla ulaşabilmekteyiz.
Yalom, terapinin sonlarına doğru ise Helena’ ya Billy ile yaşadıklarını sadece bir nedene indirgemesinin yanlış olduğunu cesur ve samimi bir dille dile getirmişti. Helena, Billy ile yaşadığı her şeyi Billy’ nin bipolar hastası oluşuna bağlayıp bu duruma fazlasıyla üzülmüştü. Hayatımızda yaşadığımız her an sadece bir sebepten dolayı meydana gelmemekte, bir olayın birden fazla sebebinin olduğunu yazar bizlere de aktarmıştır. Yaşanan gerçekleri tek bir nedene bağlamak, yaşadıklarımıza saygısızlık olur.
Helena ile olan kısıtlı seans süresini çok iyi bir biçimde değerlendiren Yalom’ un süreç içerisindeki soruları ve danışanına karşı tavrının net olması beni fazlasıyla etkiledi.
Terapötik süreçler içerisindeki tutumu, tavrı ve gerçek hikayeleri aktarmasından dolayı özellikle psikoloji öğrencileri için yararlı olduğunu düşündüğüm bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
Hilal Yıldırım